top of page
CHK ve YAA.jpg

ÇETİN HAKAN KURAL

ARDINDAN...

Benim tanışıklığım 20 yıl öncesine, Telekomünikasyon sektörünün serbestleşme günlerine dayanıyor Yusuf Bey’le...


Neler sığdı bu 20 yıla? Bir dernek, Telkoder, ve tabii ki KTMT Mezunlarının bir araya geldiği Dayanışma Kurulu, ardından Topluluk binamız, 15 kez katıldığım, defalarca düzenlediğim 30 Ağustos toplantıları, onlarca öğrenci konseri, 15 kez düzenlenen ODTÜ KTMT Türk  Müziği Günleri, yüzlerce haftalık Derin Grup çalışmaları, çeşitli dönemler MYK Başkanlığı, ve son olarak Yusuf Bey’in biz Türklerde pek rastlanmayan devri ile Dayanışma Kurulu Başkanlığı... Tüm bu süreçte bana, bizlere yol gösterdi, önderlik etti. Bizleri hep daha fazlası, daha niteliklisi için zorladı.


​En önemli vasıflarından biri örgütçülüğü idi. Hiçbir Öğrenci Genel Kurulu’na temas etmedi, bizleri de o yönde öğütledi. Öğrencinin işi öğrenmekti. Hata yapacaklardı, ders çıkaracaklardı. Ama iş Dayanışma Kurulu toplantısına gelince önce onları örgütler, toplantıya hazırlıklı gelmelerini temin ederdi. Binamızın imalatı sürecinde Eser Telekom’un devasa toplantı salonunda yaptığımız toplantılara katılan öğrenciler şimdi iş yaşamlarında semerelerini topluyorlar. Dayanışma Kurulu ilk ortaya çıktığı andan itibaren bunun kurallara bağlı bir oluşum haline gelmesinde çok emek sarfetti. Tüzel bir kişiliğimiz olmamasına rağmen,  bir tüzel kişilikte bulunması gereken tüm yazılı kuralları ortaya koydu. Bildiğiniz gibi Dayanışma Kurulu ve Mezun Yürütme kurulunun yönerge ve talimatları var! Dernek olmak istesek herşey hazır. Sadece başvurmak yetecek, her türlü bürokratik altyapı mevcut. Tüm bunlar neden mi hazır? Yusuf Bey’in örgüte, aslında sivil toplum hareketine olan inancı ve bağlılığından. Derdi ki, “bizden sonra gelen ne yapacağını bilmeli. Herkes kendine göre bir yol tutarsa kültür oluşmaz. Oysa biz ODTÜ ve KTMT kültürü oluşturmaya çalışıyoruz. Ve biz bir topluluktan öte, bir sivil toplum hareketiyiz!” Ayrıca önem verdiği bir husus da; bu sivil toplum hareketinin bağımsızlığı idi. Üniversite ya da herhangi bir başka kurum/kuruluşun etkisine girmememiz çok önemliydi. O yüzden, hareketin bağımsızlığı yanında sürekliliğinin de sağlanması gerekirdi ki, bu da topluluğun kendi finansmanını sağlamasından geçiyordu. O yüzden tüm Dayanışma Kurulu üyelerinden sembolik bir aidat (benim deyişimle aidiyet) ödemelerini istiyordu. İlk günden beridir bu bedel değişmedi: 10TL mezun, 2,5TL öğrenci. İki elin parmaklarından fazla olmadı bu aidiyeti ödemekte süreklilik gösteren insan sayısı başından beri. Bu konu hem O’nun hem benim en üzüntü duyduğumuz konudur. 30 Ağustoslarda yıllık ödeyen mezunlarımız var ama sürekliliği hâlen sağlayabilmiş değiliz.


​Süreklilik demişken, Öğrenci Konserleri’ne bir gelenek kazandırdı. O yıl mezun olacak topluluk üyelerine plaket takdim ederken onlardan bir söz alıyordu. Onlar da mezuniyetlerinden 40 yıl sonra gelecek ve dönem sonu konserinde bir 40 yıl sonrası için daha söz alacaklardı. Görüyor musunuz, topluluğun 80 yıl garanti! Süreklilik böyle sağlanacak. Bu yılın mezunlarından bu sözü nasıl alacağımız belli değil Covid-19 salgını dolayısı ile ama bir şekilde alacağız o sözü, değil mi çocuklar?


​Her yıl 30 Ağustos’ta düzenlenen mezun buluşması yine O’nun öncülüğünde başlamış 1980’lerin ortalarında. Arayıp tek tek bulmuş kurucu dönem arkadaşlarını. Ve mezuniyetlerinin ardından geçen on küsur yıl sonra bir araya gelip, Erol Sayan yönetiminde seçkin eserlerden oluşan bir repertuarı sahnelemeyi planlamış, eş ve çocuklarla birlikte. Sahnede performans olunca kadınlar şık elbiseleri ile erkekler takım elbise kravatla, 30 Ağustos sıcağında! Ritüel ritüeldir... Yine zarifçe bir dokunuşla, her katılanın maddi durumunun iyi olmayabileceği düşüncesiyle, turistik yaz beldelerinin pahalı otellerinde değil de yurdun farklı yerlerinde yapılmış toplantılar. 2000’lerin başında oluşan Dayanışma Kurulu ile birlikte sadece kuruluş dönemi mezunlarının değil, katılmak isteyen tüm mezunların bir araya geldiği bir organizasyona dönüştü 30 Ağustos buluşmaları. İşte bu noktada Yusuf Bey bir kez daha sahneye çıktı ve harika bir önderlik daha gösterdi. Bu toplantılara Öğrenci Yönetim Kurulu üyelerinin tamamı ile alt kurullarda çalışanların ÖYK tarafından belirlenen isimlerinden oluşan öğrenciler de katılacak ve öğrencilerin ağırlanma ücretlerinin tamamı mezunlardan toplanacak katkı ile karşılanacaktı. Böyle bir katılım, öğrencilerle mezunların birbirlerini yakından tanıma ve geçmişle geleceğin kaynaşması ile sonuçlanacaktı. Nitekim öyle oldu. Başka hiçbir öğrenci topluluğunda olmayan bir birliktelik bizim topluluğumuzda var.


​Bir de, kalıcı eser bırakmak üzere attığı adımlar var Yusuf Bey’in. Erol Sayan Hocamızın iki kitabının yayımlanmasına önayak oldu. İlker Abiyi, Çetin Abiyi, rahmetli Reşat Abiyi  koşturdu kitapların yayına hazır hale getirilmesi için. Biri ODTÜ’den çıktı kitapların diğeri Boyut Yayıncılıktan. Yusuf Bey zorlamasa Erol Hoca bu işe girişir miydi, bence tartışılır...


​Evimizde ağırladık O’nu, O’na misafir olduk evinde. Aslında, 1991’de kaybettiğim babamın yerine mi koymuştum, ne? Sıklıkla tartışırdık. Bakmayın öyle çok yakın olduğumuza. Çoğu zaman farklı düşünürdük. Ama sanırım ikimizin de hoşuna giderdi bu durum. Münâkaşa ve müzakere idi bizim aramızdaki, ve bence oldukça verimliydi. Kuşak farkının ortaya çıkardığı çelişen görüşler olgunlaştığında ikimizin de hoşuna giden sonuçlar çıkarıyordu ortaya. Bazen de, doğal olarak, bir sonuç elde edemiyorduk münâkaşa ve müzakeremizden. Olsun, biz hiç bırakmadık bu hâli.


​Buraya kadar yazdıklarım O’nunla birlikte geçen günlerden hatırat. Ancak daha önemlisi, O’nun da istediği şekliyle, geleceği düşünmek, planlamak ve şekillendirmek. Daha kuvvetli bağlarla mezun-öğrenci ilişkisini sürdürmek. Bunun için çok çalışacağız ve O’nu çok ama çok özleyeceğiz. Işıklarda yat...

Çetin Hakan Kural

bottom of page